13 Ağustos 2007 Pazartesi

Portakal Suyuna Dikkat


Portakal Suyuna Dikkat


Çeviren: Gülşah Balaban
editor@realage.com.tr

Orlando'da, Çarşamba günü yapılan American Society for Microbiology'de uzmanların belirttiğine göre, sabahları içtiğimiz portakal suyu yeterince pastörize olmamışsa, çeşitli hastalıklara yol açabilir.

Portakal suyu bilindiği gibi asitik olma özelliği ve su seviyesine bağlı olarak gıda kökenli patojenlerin oluşması ve üremesi için uygun bir ortam değildir ve bundan dolayı tehlikeli yiyecekler arasında gösterilmez.

Ancak, bu yiyeceklerde de hastalığın ortaya çıkmasına neden olacak kafi derecede patojenik organizmalar mevcut olduğu tespit edildi.

Athens'da, Georgia Üniversitesi'nde görevli Dr. Larry Beuchat: "Potansiyel tehlikeli gıdalar arasında gösterilmeyen bu yiyeceklerde mikroorganizmaların nasıl hayat bulduğunu ve çoğaldığını bilmemiz, hangi yiyeceklerin sınırda, hangilerinin ise bu tanıma uygun olmadığını bulmamızı sağlayacak," dedi.

Beuchat: " Portakal suyunun salmonella bakterisini barındırdığını uzun yıllar boyunca hiç düşünmedik. Epidemiyolojistler salmonella bakterisiyle ilgili verileri açıklarken, portakal suyu gibi asit değeri yüksek içeceklerin bu bakteri için bir taşıyıcı olabileceği tahmin etmedik," dedi.

Ancak, 1990'lı yılların ortalarından beri, Amerika'da pek çok salmonella salgınının nedeni portakal suyu oldu. Bu sonuca, portakal üreten ülkelerin açıklayıcı yönetmelikleri; portakal suyunun çok fazla tüketilmesi; veya hükümetlerin toplum sağlığını ilgilendiren konularda daha iyi denetleme yapması sayesinde ulaşıldı.

Beuchat: "Bu yeni birşey mi, veya 20 yıl önce bu konuyla ilgili çalışmalar yok muydu? Sanırım ikisi de bu problemin ortaya şimdi çıkmasının nedenlerinden," dedi.

Beuchat, tüketicileri pastörize portakal suyu tüketmeleri konusunda uyardı.

26.05.2006

The U.S. Centers for Disease Control and Prevention'da gıda kökenli hastalıklarla ilgili daha fazla bilgi bulabilirsiniz.

KAYNAK: American Society for Microbiology, 22 Mayıs 2006

Nar Suyu İçin, Kalp Krizinden Korunun


Nar Suyu İçin, Kalp Krizinden Korunun


Editör: Gülşah Balaban
editor@realage.com.tr

Kalbinizi korumak için her sabah "bir avuç ceviz yeter" diyerek çığır açan ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Mehmet Öz, uzun ve sağlıklı yaşamın "Nar İksiri"ni açıkladı. Üstelik bu iksir, fazla tüketildiğinde kesinlikle zararı yok.

Dünyaca ünlü kalp uzmanı Mehmet Öz, nar suyu mucizesini açıkladı: Bol bol nar suyu içenin kalbi sağlam olur, kanserden ve cinsel sorunlardan korunur.

Meslek hayatını Amerika'da sürdüren Öz, "Bol bol nar suyu için" tavsiyesinde bulundu. Narın suyu dışında çaya ve tatlılara katılarak da tüketilebileceğinin altını çizen Öz, narın sağlık konusunda mucizevi bir etkisi olduğunu vurguladı.

Başta kırmızı renkli olmak üzere tüm sebze ve meyvelerde vitamin bulunduğunu belirten Mehmet Öz, narın bu meyvelerden ayrılan tarafını ise şöyle açıkladı: "Narda, E vitamininden 20 kat daha güçlü olan polifenol maddesi bol miktarda bulunur. Antioksidan özelliği olan bu madde, aynı zamanda kalp hastalıkları ile cinsel problemleri önler."

Öz'ün açıklamasına göre, 6 hafta boyunca nar suyu içen 45 kadın ve 45 erkekte kalp krizi riski yüzde 17, kansere yakalanma riski yüzde 22, cinsel problem yaşama riski ise yüzde 16 oranında azalıyor.

Narın olumlu etkisinin tüm meyvelerden çok daha kısa sürede ortaya çıktığını söyleyen ünlü bilimadamı, "Nar aşırı tüketildiğinde bile herhangi bir olumsuz etki yapmaz," dedi.

Önceki araştırmalarda da, narın şu faydaları ortaya çıkartılmıştı:

• Kolestrolü ve şekeri dengeliyor,
• İshali kesiyor,
• Bağışıklık sistemini güçlendiriyor,
• Prostat ve cilt kanserini önlüyor
• Enfeksiyon ile alerjileri önlüyor
• Yaraları iyileştiriyor."


09.06.2006 04:02:00

Kas Ağrılarına Karşı Kiraz Suyu


Kas Ağrılarına Karşı Kiraz Suyu


Çeviren: Gülşah Balaban
editor@realage.com.tr

Yapılan yeni bir araştırmaya göre, egzersiz sonrasında oluşan kas ağrılarını kiraz suyuyla hafifletmek mümkün.

Burlington Vermont Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, 14 gönüllüyle çalıştılar ve egzersizlere yedi gün boyunca devam edildi. İlk üç gün, araştırmaya katılanların bir kısmı kiraz ve elma suyu, diğer grup ise sadece elma suyu içti. Son dört gün ise bu işlem egzersiz sonrası yapıldı.

Egzersizler, tek bir kolun 20 defa gerilip esnetilmesinden oluşuyor. İki hafta sonra, bu egzersiz kiraz suyu içmiş olan gönüllülerle tekrarlandı—kiraz suyu 50-60 adet kirazdan elde edildi—daha sonra araştırmada diğer karışım meyve suyu kullanıldı. Ayrıca egzersiz yapılan kol da değiştirildi, diğer kolla egzersizlere devam edildi.

Çalışmaya katılan gönüllülerden, kaslarda meydana gelen ağrı ve acının şiddetini tanımlamaya yarayan ve 1’den 10’a kadar dereceleri olan skala yardımıyla kaslarındaki ağrıyı tanımlamaları istendi. Ayrıca araştırmacılar, kasların dayanıklılık gücünü ve hareket kabiliyetini de analiz ettiler.

Gönüllülerden kiraz suyu içermeyen meyve suyunu içenlerin kaslarında %22 oranında direnç düşüklüğü görülürken, kiraz suyu karışımından içen gönüllülerin kaslarında sadece %4 oranında direnç düşüklüğü tespit edildi. Ayrıca, kiraz suyu içenlerin kaslarında oluşan acı değerleri diğer meyve suyundan içenlere göre daha düşük, 2.4’e 3.2. 96 saat sonra, kiraz suyundan içenlerin kasları eski dirençlerini geri kazandılar.

Cherrypharm A.Ş. tarafından yaptırılan araştırmaya, British Journal of Sports Medicine’ın Çarşamba günü yayımlanan sayısında yer verildi.

21.06.2006 13:47:00

Referans: The Mayo Clinic’te kas ağrılarılarıyla ilgili daha fazla bilgi bulabilirsiniz.

KAYNAK: British Journal of Sports Medicine, 21 Haziran 2006

En iyi karaciğer ilacı günde 2 elma!


En iyi karaciğer ilacı günde 2 elma!

Vitaminlerle birlikte grip ilacı ve antibiyotik almanın ölümcül bir hata olabileceğini unutmayın. Böyle bir hata, aniden karaciğer yetmezliğine neden olabilir. Alkol aldıysanız, vitamin dahil her türlü ilaçtan uzak durun. İçkiyi fazla kaçırdığınızı ve karaciğerinizi yorduğunuzu düşünüyorsanız, siz en iyisi o gün bol bol elma yiyin.

Amerika'nın en fazla karaciğer nakli yapan merkezlerinden biri Wisconsin Üniversitesi... Üniversitenin en ünlü karaciğer uzmanlarından Prof. Dr. Aleks Musat, karaciğeri korumanın en iyi yollarını anlattı:

* Kişi, alkolün karaciğerine zarar verip vermediğini anlayabilir mi? Alkolün karaciğere verdiği zarar geç fark edilir. Karaciğer hastalıklarında genellikle, karaciğer hücrelerinin yaklaşık dörtte üçü hasar görmeden bir şikayet ortaya çıkmaz. Dolayısıyla böyle bir şikayet ortaya çıktığında yapacak fazla bir şey yoktur. Karaciğer hastalıklarının başlıca belirtileri; yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık, enfeksiyonlara karşı direnç düşüklüğü, sarılık (cildin ve göz aklarının sarı renk alması), karın boşluğunda sıvı toplanması, adale erimesi, sindirim sisteminden ciddi kanamalar varis kanaması), beyin ve böbrek fonksiyonlarında bozukluklardır. Olay kalıcı hale gelmeden erken fark edilir ve alkol kesilir ise karaciğer hücreleri kendini yenileyebilir. Böyle bir kalıcı karaciğer hasarının oluşabilmesi için yıllarca 8-10 yıl) devamlı ve belirli bir miktarın üzerinde alkol almak gerekir. Bugün dünyada bir zamanlar 'çiçek çocukları' olarak tanınan neslin çoğu siroz hastası oldu. Ama yine de her durumda alkolün kesilmesi, karaciğer fonksiyonlarında belirgin düzelme ile sonuçlanır. Alkol alacaksanız mutlaka ölçülü davranmanız gereklidir.

* Sizce karaciğer hastalıklarından korunmanın en iyi yolu, alkolsüz bir hayat mı? Az alkollü bir hayat. Karaciğer hastalığı olanlar, Hepatit B ve C'si bulunanlar, içki içmesinler. Ama onun dışındaki insanları tamamen alkolden uzak tutmak çok gerçekçi bir şey değil. Alkol, kalp için zararlı değil, hatta bazen doktorlar tarafından öneriliyor. Bira, şarap ve rakı, bir duble içildiği zaman aynı alkolü içerirler. Bir kadehten fazlası karaciğeri yorar ve hastalıkları tetikler. 10 yıl boyunca günde 80 gramın üzerinde alkol kullanımı riski artırır. Alkolün günde bir kadehten fazla tüketilmemesi gerekiyor. İki kadehin üstü karaciğer yağlanmasına yetiyor ve tehlike oluşturuyor. Düzenli ve uzun süreli alkol tüketenlerde, karaciğer hastalıklarının oluşma riski artıyor. Karaciğere, alkolle aynı zararı fazla kilolar da verebilir. Hele de şişmanlık ve içki birleşirse; işte o zaman karaciğer için tehlike başlıyor. Fazla kilolu olanlarda (Beden Kitle İndeksi 28- 30'un üzerinde olanlar), karaciğer yağlanması gibi, karaciğer hastalıkları riski daha fazla. Bu nedenle, fazla kilolardan kurtulmak, karaciğeri koruyan faktörlerden.

VİTAMİNİ SEBZEDEN ALIN

* Karaciğer hastalıkları kadınları mı, erkekleri mi daha fazla etkiler? Kadınların alkole bağlı karaciğer hasarı açısından daha duyarlı olduğu bilinmektedir. Kadınların karaciğeri çok daha duyarlı olduğu için hasar alması çok daha kolaydır. Ayrıca alkol ile birlikte ilaç kullanılması durumunda alkolün karaciğere vereceği zarar artabilir. Bu nedenle, eğer ilaç alırken alkol alacaksanız, konuyu mutlaka doktorunuza danışınız.

* Karaciğer sağlığı açısından beslenmede nelere dikkat etmeliyiz? Sebze ağırlıklı beslenme, karaciğeri koruyor. Bazı karaciğer hastalıklarında destek tedavi olarak silmarin ve meyan kökü, etkisi ispatlanmış maddeler olarak öneriliyor. Özellikle erkeklerde fazla kırmızı et tüketimi, demir birikimini artırarak karaciğerde risk oluşturuyor. Yağ ağırlıklı beslenme de karaciğer yağlanmasını artırıyor. Bu nedenle zeytinyağı kullanılan ve daha çok sebzeye dayanan Akdeniz ve Ege mutfakları öneriliyor. Ayrıca meyveler arasında elma; karaciğer için son derece önemli ilaç niteliğindedir. Günde iki elmayı kabuklarıyla birlikte yemeyi alışkanlık haline getirerek sağlığınıza büyük bir iyilik yapmış olursunuz.

ESRA TÜZÜN

Sabah Gazetesi

GREYFURT HAKKINDA BİLMEDİKLERİMİZ


GREYFURT HAKKINDA BİLMEDİKLERİMİZ

Greyfurt aslında hiç kullanmadığım , faydası veya zararı üzerinde hiç düşünmediğim bir meyve'ydi.
Ta ki Çanakkale'de ikamet eden bir arkadaşımdan aldığım maile kadar. Arkadaşımın eşinin başından geçen ilginç bir olay bu meyve hakkında araştırma yapmama neden oldu.
Öncelikle arkadaşımın eşinin yaşadıklarını özetleyeyim:
Bundan Yaklaşık 1.5 yıl önce eşim çok ciddi bir baş dönmesi yaşadı.
Aylarca sürdü.
Baş dönmesi o kadar kötüydü ki oturduğu yerden yere düşüyor.
Tv ile izleyemiyor hiç bir şeyi okuyamıyor,tek başına yürüyemiyordu.
Hatta uykusunda bile yataktan düşebiliyordu.
Rüyasında bile başının döndüğünü söyledi.
Bu baş dönmeleri sonucunda da sürekli kusuyordu.
Bir sürü farklı doktor gezmemize rağmen çare bulamadılar. Tüm doktorlar klasik 1-2 baş dönmesi ilacı verdi o kadar. Ama hiçbiri çare olamadı.
Sorun 2-3 ay sonra baş dönmesi geçerek tekrar eski haline geldi.
Arkadaşım bu olayın nedenini araştırdığını ve sebebin greyfurt olduğunu belirtiyor :
Eşim hasta olmadan 1 hafta önce çok ağır grip olmuş ve doktor bir sürü ilaç yazmıştı yanında da Greyfurt suyu içmişti C vitamini takviyesi diye.

Grip geçtikten sonra da bu baş dönmeleri başlamıştı.
GREYFURT içilen ilaçların karaciğerde parçalanıp atılmasını engelleyen dünya daki tek meyveymiş.
Greyfurt ile ilaç alıyorsanız ve ilaca 1 hafta boyunca devam ederseniz tüm ilaçlar sanki bir kere de yutulmuş gibi vücutta duruyormuş. Bu ilaçların türüne göre ölümler bile olabilmekteymiş.
Arkadaşım'ın eşi bu olayı sadece baş dönmesiyle atlatmış.
Aslında sonbahara girdiğimiz şu günlerde artık soğuk algınlığı ve grip vakalarının artacağı günler kapımızda.
Bir çok insan C vitamini takviyesi olsun diye turunçgillere ağırlık verecektir, tabii yanında birkaç ilaç da aldımmı vücudu dinç ve diri tutarız düşünce gayet mantıklı gelir.
Hal böyle olunca bu vakayla karşılaşan, fakat ne olduğunu bilemedikleri baş dönmelerle şaşıran bir sürü insan olacaktır.
Bu meyveyle ilgili yaptığım araştırmalarda bakın nelerle karşılaştım:(alttaki yazıyı www.tip2000.com sitesinden aldım, Prof. Dr. Metin Özata yazmış.)

Yeni yapılan araştırmalar greyfurt suyunun bazı ilaçların etkilerini artırdığı ve o nedenle ölümle sonuçlanabilecek zararlı yan etkiler ortaya çıkardığını gösterdi. Bu nedenle ilaç kullanan kişilerin greyfurt suyu içmemeleri önerilmektedir.

Greyfurt Suyu İlaçların Etkisini Nasıl artırıyor?

İlaçlar bağırsaklarda ve karaciğerde bulunan CYP450 enzimiyle parçalanarak vücudumuzdan atılmaktadırlar. Bu enzimin ince bağırsaklarda bulunan P-450 3A4 isimli bir türü greyfurt suyu içince yok olmakta ve bu nedenle de ilacın parçalanması geciktiğinden kanda birikmekte ve sonuçta ilaç zehirlenmesine neden olabilmektedir.

Greyfurt Suyundaki Hangi Maddeler Bu etkiyi Yapıyor?

Greyfurt suyunda bulunan narinjin ve psoralen maddelerinin bağırsaklarda bulunan ve ilaçları parçalayan P-450 3A4 isimli enzimin etkisini yok ettiği ortaya konmuştur.

Greyfurt Suyu İçince İlaç Üzerine Etkisi Ne kadar Sürüyor?

Yapılan çalışmalar bir bardak greyfurt suyunun (yaklaşık 250 ml) bu etkiyi göstermeye yettiğini, ilaçla beraber greyfurt suyu içmenin veya greyfurt suyu içtikten 12 saat sonra bile ilacı almanın bu etkiyi ortadan kaldırmadığını göstermiştir. Örneğin kolesterol düşürücü olarak kullanılan lovastatin isimli ilaç greyfurt suyu içildikten 12 saat sonra alınsa bile kandaki düzeyleri 2 kat daha fazla olmaktadır. Greyfurt suyunun bu etkisinin kalkması için en azından 24 saat geçmesi gerektiği ileri sürülmüştür.

HANGİ İLAÇLARIN ETKİLERİ GREYFURT SUYU İLE ARTMAKTA VE ZARARLI ETKİLER ORTAYA ÇIKMAKTADIR?

A: TANSİYON İLAÇLARI
Yapılan araştırmalar hipertansiyon (tansiyon yüksekliği) tedavisinde kullanılan Felodipin (Plendil tablet), verapamil (İsoptin tablet) ve nisoldipin (Syscor tablet) gibi ilaçların greyfurt suyu içen kişilerin kanlarında anormal derecede yüksek düzeylere ulaştığını göstermiştir. Nifedipin (Adalat) ve amlodipin (Vasokard, Norvasc tablet) kullananlarda greyfurt suyunun yan etkisi görülmemiştir. Bu nedenle mevcut verilere göre felodipin, nisoldipin ve verapamil kullanan hastalar greyfurt suyu içmemelidir.

B. PSİKİYATRİ , UYKU VE EPİLEPSİ İLAÇLARI
Diazepam (Diazem, Diapam, Nervium, Spazmo-Valibrin tablet gibi ilaçlar), triazolam, midazolam ve buspiron (Buspon kapsül) kullananlarda greyfurt suyu içilince etki çok artmaktadır. Epilepside kullanılan karbamazepin (Tegretol tablet) eğer greyfurt suyu ile birlikte alınırsa etkisi % 40 artmaktadır.
Yine depresyonda kullanılan sertralin (Lustral, Selectra, Seralin, Serdep tablet) içeren ilaçların etkisi greyfurt suyu ile % 50 artmaktadır.

C. KOLESTEROL DÜŞÜRÜCÜ İLAÇLAR
Statin dediğimiz bu ilaçlardan simvastatin (Zocor Lipovas, Zovatin), lovastatin ve atorvastatin (Lipitor, Ator, Tarden) kullanan kişilerde greyfurt suyu içilince kan düzeyleri 2-16 kat artmakta ve zararlı olmaktadır. Bu nedenle bu tür kolesterol düşürücü ilaç kullananların greyfurt suyu içmemeleri gerekir.

D. EMPOTANS TEDAVİSİNDE KULLANILAN İLAÇLAR
Empotans tedavisinde kullanılan sildenafil (Viagra, Vigrande, Sildegra tablet) kullanan kişilerde ilacın etkisinin %23 daha fazla olduğu saptanmıştır. Bu nedenle bu ilaçları alanlar greyfurt suyu içmemelidir.

E. MİDE-BAĞIRSAK HASTALIK İLACI CİSAPRİDE
Mide ve bağırsak hareketini artırmak için kullanılan cisaprid adlı ilaç greyfurt suyu ile beraber alınırsa etkisi % 50 artmakta ve zararlı olmaktadır.

F.ALLERJİ, GRİP-SİNÜZİT TEDAVİSİNDE KULLANILAN TERFENADİN
Allerjik hastalaıklar, grip ve sinüzit tedavisinde kullanılan antihistaminik terfenadin isimli ilaç greyfurt suyu ile beraber alınırsa kalb üzeribde yan etkiler ortaya çıkmaktadır.

G. KALP İLACI AMİODARONE
Kalp ritm bozukluklarında kullanılan amiodarone (Cordarone tablet) isimli ilaç kullananlarda greyfurt suyu içilince etkisi azalmaktadır.

Ve yazının sonunda Prof. Dr. Metin Özata tavsiye olarak şu notu yazmış:

Bizim bir hekim olarak şimdilik önerimiz ‘’ilaç kullanıyorsanız greyfurt suyu içmeyiniz’’ şeklindedir.

Buraya kadar greyfurt’un sakıncalarından bahsettik, mutlaka faydası olan bir meyve ama benim dikkat çekmek istediğim konu ilaçla alınınca ortaya çıkan tehlikeli duruma dikkat çekmek içindi. Ama faydalarını da kaydedelim ki ilaç takviyesiz nelere faydalı olduğunu da bilelim:

Greyfurt, kafa karışıklığı, kıskançlık ve hayal kırıklığı gibi olumsuz düşünce durumlarında ilaç olarak kullanılır. Greyfurt, bu durumları yok eder ve canlandırıcı karakteri ile kararsızlık, sürüncemede bırakma ve geçmiş için kaygılanma durumlarında fayda sağlar. Manik ve depressif arasında gidip gelen durumlarda yardımcıdır. Greyfurt lifi kolesterolü düşürüyor.Yapılan çalışmalarda greyfurt lifinin kolesterolü önemli ölçüde düşü
rdüğü saptandı.

Bilim adamları, günde iki greyfurt yemenin dişeti hastalıklarına karşı mücadelede birebir olduğunu açıkladı. İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre, greyfurt vücuttaki C vitamini seviyesini artırıyor, dişetlerindeki kanamayı durduruyor. Antioksidan etkisi olan C vitamini, kandaki şeker değerlerini düşürürken aynı zamanda dişetini koruyor. İngiliz Ağız Sağlığı Derneği tarafından 58 kişi üzerinde yapılan araştırmada, deneklere günde iki greyfurt yedirildi ve diş etlerinin eskisinden çok daha sağlıklı olduğu görüldü.

Greyfurt suyu içenlerin artık daha dikkatli olmaları ve sağlıklı olalım derken sağlıklarından olmamaları için ilaçla beraber bu meyveyi kullanmamaları kendi sağlıkları için yapacakları en iyi şeydir.

Sağlıklı ve mutlu günler sizlerin olsun.

İsmail Körpe

Yediklerimiz psikolojimizi etkiliyor mu?

Yediklerimiz psikolojimizi etkiliyor mu?



Moral Dünyası dergisinin Mayıs sayısında yer alan habere göre, depresyon, bunama, hiperaktivite, panik bozukluğu gibi rahatsızlıkları doğuran sebeplerin başında yeme içme alışkanlıklarımız geliyor.

Psikiyatr Doç. Dr. Sefa Saygılı
Vakıf Gureba Hastanesi Psikiyatri Klinik Şefi

Aldığımız gıdalarla ruh haletimiz arasındaki ilgi hep dikkati çekmiş bir konudur. Çünkü beslenme tercihlerimizin ruh sağlığımızı da etkilediği bilinmektedir. Son yıllarda hiperaktivite ve dikkat eksikliği, depresyon, anksiyete (endişe) bozuklukları gibi rahatsızlıkların artmasında da değişen beslenme alışkanlıklarımızın etkisi büyüktür. Kısacası doğru gıdalar alarak birçok psikiyatrik hastalıktan korunmak mümkündür.

İnsan beyni karmaşık ama hassas bir organdır. Bir yumruk büyüklüğünde, 1300-1400 gram gelen beynimizde 100 milyar nöron (sinir hücresi) var ve bu nöronlardan her biri sayıları bin ile 10 bin arasında değişen başka nöronlarla bağlantı halindedir. Bu bağlantıların sayısı trilyonları bulur. Ayrıca beyinde çok daha fazla miktarda destekleyici hücrelerin de bulunduğu göz önüne alınırsa vücudumuzun yöneticisinin karmaşıklığı anlaşılır.

Çünkü beyin, düşüncelerimizi, davranışlarımızı, duygularımızı yönetir. Muhakeme, idrak, zeka, sanat ve müzikle uğraşma, teknoloji geliştirme gibi kompleks görevleri üstlendiği gibi kalp atışımız, soluk alış verişimiz, uykumuz ve uyanıklığımız, sindirim fonksiyonumuz gibi üzerinde nadiren durduğumuz aktiviteleri bile biz farkında olmadan beynimiz düzenler.



Her lokma beynimizi etkiliyor

Beyin, gördüğü yoğun fonksiyonların uygun işleyişi için çok fazla miktarda enerji ve kan akışına ihtiyaç duyar. Beynimiz, toplam insan ağırlığının yüzde 2’sini oluşturmasına rağmen vücudun sahip olduğu tüm enerji kaynağının yüzde 20’sini kullanır.

Peki bu enerjinin kaynağı nedir? Tabii ki aldığımız besinler. Besinler sadece beynin gerektiği gibi işlemesini sağlayacak yakıtı sağlamakla kalmaz, beynin yapısının oluşumuna da katkıda bulunur. Yediğimiz her lokmanın beynin işleyişi ve yapısı üzerinde hem kısa hem de uzun vadeli sonuçları vardır. Beynimizin sağlıklı ve uygun bir şekilde görevlerini yapabilmesi için sürekli olarak temel besin desteği olması gerekmektedir.

Bu yüzden kalitesi düşük besinler ve fast food beslenme, kavrayış yeteneğimizi köreltir ve zamanla beynimizi zaafa uğratır. Öyleyse beynimizi etkileyen besinleri iyi ve kötü olarak ayırmalıyız.

Kötü gıdalar nasıl etkiler?

Kan şekerini aniden yükselten gıdalar aldığımızda pankreas bezi hemen faaliyete geçer ve insülin salgılayarak şekeri düşürür. İnsülin, şekerin kullanılması ve depolanması için kan hücrelerimizi yönlendirmekle görevlidir. Zamanla hücreler, sürekli yüksek seviyede insülin bombardımanına karşı dirençli hale gelebilirler. Sonunda şekeri yönlendirmek için daha fazla insülin gerekir ve bu ihtiyaç giderek artar. Böylelikle pankreas bezi adeta yalama olur, iş göremez hale gelir. Salgılanan insüline karşı hücrelerde direnç gelişir, insülin de yağ olarak depolanarak şişmanlığa sebep olur. Ayrıca Alzheimer (bunama) ve depresyon gibi psikiyatrik hastalıklara da zemin hazırlanmış olur. Kısacası sağlığımız için gıdaların iyi veya kötü olması söz konusudur.

Hangi gıdalar mutlu eder?

· Kan şekerini hızla yükselten beyaz şeker zararlıdır. Kişi başına düşen şeker tüketimi arttıkça depresyon ve ciddi ruhsal hastalıklarda da artış olmaktadır.

· Karbonhidratlar, moralimizi iyileştiren serotonininin salınımını uyardıklarından, bu gıdaları diyetimizden tamamen çıkarmak üzüntü ve keder haline sürükleyebilir. Çünkü karbonhidratlar vücudumuzda şekere dönüşürler ve şeker de yakıt olarak kullanılır. Ancak beyaz ekmek yersek, karbonhidratla birlikte lif alamıyoruz demektir. Sonuç olarak da ekmek hızlı bir şekilde kan şekerine dönüşür. Kan şekerindeki bu çok hızlı yükseliş ve düşüşler, daha sonra kişinin acıkmasına sebep olur. Yani kepeğinden ayrılmış beyaz un kötü gıdadır. Buğdayın olduğu gibi öğütülmesiyle elde edilen tam buğday ununun lif oranı yüksektir. Tam buğday unuyla karşılaştırıldığında beyaz un yüzde 41 oranında daha az folik asit, yüzde 41 daha az B12 vitamini, yüzde 52 daha az selenyum ve yüzde 75 daha az çinko ihtiva eder.

· Lifli tahıllarda, meyve sebzelerde bulunan tüm bu besinler ve antioksidanlar beyni korur, sinir sistemini normal işler hale getirir.

· Yapay yollarla hidrojenlenmiş yağlar (margarin gibi) kötüdür. Taze tereyağı, halis sızma zeytinyağı gibi doğal oluşumlu katı ve sıvı yağlar iyi gıdadır.

· Hamburger ve cips kötü gıdalardır.

· Mineraller, bazı amino asitler ve besleyici enzimler bakımından zengin olan meyve sebzeler gibi gerçek gıdalar vücuda vitamin ve mineral sağlarlar, ama aynı zamanda toksinleri (zehirli atıklar) kendilerine çeken ve yeniden emilmelerine ya da işleme sokulmaları­na fırsat vermeden vücudumuzdan dışarı atan lifler içerirler. Meyve ve sebzeler bol tüketilmesi gereken gıdalardır.

· Balık, ihtiva ettiği omega 3 yağ asitleriyle oldukça besleyici ve beyin için elzem bir gıdadır, bunamaya karşı birebirdir.

· Fıstık, fındık, badem, ceviz gibi kuruyemişler, doymamış yağ, E vitamini, kalp dostu sterol bileşimleri barındırırlar ve antioksidan (gençleştirici) etkiye sahiptirler. Kuruyemişler kalp hastalıklarına yakalanma riskini azalttıkları gibi, yaşa bağlı zihinsel performanstaki düşüşü de önlerler.

· Yüksek kalorili kola ve gazozların hiç besin değeri yoktur. Üstelik yemekle birlikte tüketildiklerinde, beyinde tokluk hissini oluşturan normal mide-beyin iletişimini engelleyerek daha çok yemeye sebep olabilirler.

· Paket meyve suları da kötü gıdadır.



Depresyonu önlemek için ne yenilmeli?

Depresyondaki kişi aşırı üzüntülü ve sıkıntılıdır. Durgun ve neşesizdir. İsteksiz ve karamsardır. Önceden hoşlandığı şeylerden zevk almaz. İştah ve uyku genelde azalmıştır. Günümüzde giderek daha çok kişinin yakalandığı depresyonun ortaya çıkışında genetik yatkınlık, felaketler gibi stresler, çevre gibi birçok faktör etkilidir.

Ancak beslenme şeklinin de önemi büyüktür. Omega 3 ihtiva eden balıkla beslenme depresyon riskini düşürür. Rafineri (işlenmiş) suni yağların ve beyaz şekerin aşırı tüketilmesi depresyonu kolaylaştırır. Düşük seviyede folik asit, B12 vitamini ve çinko almak depresyonu önlemede etkilidir. Bunların hepsi tam ekmekte mevcuttur.



Yağlı yiyecek Alzheimer riskini arttırır

Alzheimer veya diğer adıyla bunama, hafıza, muhakeme, öğrenme, mantıklı düşünme, yön bulma ve iletişim gibi birçok yetenekte bozulma meydana gelmesiyle ortaya çıkar. Alzheimer tipi tüm bunamaların yüzde 70’ini oluşturuyor. 65 yaş üzerindeki kadınlar için hayat boyunca Alzheimer olma riski yüzde 19, erkekler için 10’dur. Alzheimer’

BESİNLERİ SATIN ALMA, HAZIRLAMA, PİŞİRME, DEPOLAMA İLKELERİ VE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR


SATIN ALMA İLKELERİ VE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
Gelişmiş ülkelerde gıda kanunlarında öngörülen temel ilke, tüketicinin sağlıklı ve nitelikli besinlerle yeterli ve dengeli beslenmesi ve besin satın alırken aldatılmasının önlenmesidir. İnsanların sağlıklı olmalarında tüketilen besinlerin kalitesi ve tazeliği çok önemlidir.

Besinleri satın alırken aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir.

Alışveriş Listesi Hazırlama
Alışverişe çıkmadan önce satın alınacak besinler için bir liste hazırlamak ve bu listede seçeneklere yer vermek alışveriş sırasında kişiye kolaylık sağlar. Günlük, haftalık ve aylık satın alınacak besinleri sınıflandırmak gerekir. Örneğin;

Kuru besinler (un, bulgur, pirinç, makarna, nohut, mercimek gibi), yemeklik margarin, sıvıyağ, zeytin, salça aylık olarak; sebze, meyve, peynir, yumurta haftalık olarak; ekmek ve süt ise günlük olarak satın alınır.
Saklama imkanı yoksa gereğinden fazla besin satın alınmamalıdır.

Piyasa Fiyat Araştırması ve Besin Gruplarının Seçimi
Ailelerde beslenmeye ayrılan para bilinmeli, satın almadan önce besinlerin değişik yerlerdeki fiyatları araştırılmalı ve ona göre satın alınmalıdır. Aylık ve haftalık olarak ayrılan para besin grupları arasında bölünerek her besin grubundan satın alma yoluna gidilmelidir. Düşük gelirli aileler enerji ihtiyaçlarını karşılamak için daha ucuz olan tahılların yanında bir miktar kurubaklagil ve yumurta satın alarak diyetlerini enerji ve protein yönünden dengeli duruma getirebilirler. Sebze ve meyveleri satın alırken mevsim sebze ve meyveleri tercih edilmelidir. Mevsimlik sebze ve meyveler turfandakilerden daha ucuz, daha lezzetli ve daha besleyicidir.

SAĞLIKLI BESİN SEÇİMİ
Sağlıklı beslenmek için saflaştırılmamış ve zenginleştirilmiş tahıl ürünleri tercih edilmelidir. Saflaştırma işlemi sırasında tahıl ürününün doğal olarak yapısında bulunan pek çok vitamin ve mineral kayba uğrar.

Mümkün olduğunca yağ içeriği az olan besinler tercih edilmelidir. Bunun için ürünün etiketindeki beslenme değeri tablosundaki yağ miktarına bakılmalıdır. Özellikle kırmızı et satın alırken yağsız olanı seçilmelidir. Et türleri içerdikleri kolesterol miktarı yönünden farklılık gösterirler. Örneğin kırmızı ette bulunan kolesterol ve yağ miktarı beyaz ete oranla daha fazladır. Bu nedenle kırmızı et yerine balık ve tavuk eti tercih edilmelidir.
Sağlığı korumak için hazır veya yarı hazır besinler içinde tuz miktarı da azaltılmıştır. Bilindiği gibi tuz sodyum kaynağıdır. Fazla tüketildiğinde tansiyon yüksekliği, vücutta su toplanması (ödem) vb. durumlar meydana gelebilir. Bazen bir gıda etiketi üzerinde %50 den daha az tuzlu olarak tanıtılabilir. Ancak ürün az tuzlu demek değildir, çünkü bu ürünün tuzu azaltılsa bile kendisi doğal olarak tuz kaynağı olabilir. Bunun için de yine etikette sodyum miktarına bakılmalıdır. Örneğin az tuzlu peynir diye tanıtımı yapılan ürüne belki az tuz ilavesi yapılmıştır, ancak peynirin yapısında doğal olarak fazla miktarda sodyum bulunabilir.

-Sağlıklı beslenmek için; doğal ve taze besinler tercih edilmelidir.
-Fazla miktarda katkı maddesi içeren besinlerden kaçınılmalıdır.
-Küçük çocuklara katkı maddesi içeren besinler mümkün olduğunca yedirilmemelidir.
-Saflaştırılmamış ve zenginleştirilmiş tahıl ürünleri tercih edilmelidir. Beyaz ekmek
yerine kepekli, esmer ekmek tercih edilmelidir.
-Daha az tuz içeren besinler tüketilmelidir.
-Hazır meyve suları, gazoz ve kolalı içecekler yerine besleyici değeri daha yüksek olan taze sıkılmış meyve suları, ayran, limonata tercih edilmelidir.

Satın Alacağınız Besinlerde Kalite Kontrolü Nasıl yapılır?
Besin Kalitesi, tüketicinin tercihinde rol oynayan, ölçülüp değerlendirilebilen ve bir besini diğerinden ayırt etmeye yarayan özelliklerinin bileşimidir. Besinin hijyenik olması ise, o besinin tümüyle hastalık etmenlerinden arınmış ve sağlığa yararlı olmasıdır. Hijyenik olmayan bir besin, besin değerinden kaybedebileceği gibi besin kaynaklı pek çok enfeksiyona da neden olabilir.

Kalite kontrol kriterleri genel olarak besine göre değişir.
Etlerde tazelik, yağ oranı, et oranı, damgasının olup olmaması vb. kriterler incelenir.
Yumurtada kabuğun temizliği, çatlak olup olmaması, tazeliği ve büyüklüğü incelenir.
Kurubaklagillerde küflenme, böceklenme, yabancı madde oranı, o yılın mahsulü olması, pişme kalitesi gibi kriterler yönünden kalite kontrolü yapılır.
Sebzelerde tazelik, canlılık, çamur, toz, toprak, yabancı otların bulunup bulunmaması, kereviz, patates, soğan vs. taze sebzelerde büyüklük durumu incelenir. Örneğin; ıspanağın kısa saplı, bol yapraklı olanı (kuzu ıspanağı) daha iyidir.
Patates alırken; düzgün, yarık ve çatlaklar olmayan, çok kirli ve çok ufak olmayanları, yeşillenmiş ve çimlenmiş olmayanları alınır. Sarı patates pişerken dağılmadığından daha iyidir.
Meyvelerde tazelik, büyüklük, çürük, çamurlu bereli olup olmama durumu , tat, lezzet vb. özellikler incelenir.
Süt ve yoğurt kontrolünde; tazelik, ekşilik, iyi mayalanıp mayalanmadığı, bulunduğu kapların temiz olması, içinde yabancı madde bulunup bulunmama durumuna bakılır.
Tahıllarda; yeni mahsul olma, küf, yabancı madde oranı ve o tahıla özgü diğer kalite özellikleri incelenir.
Yağlarda acıma olup olmadığı, lezzet, koku, renk vb. kriterler incelenir.
Reçellerde tane oranı, kıvamı, şekerlenme durumu, doğal tat, lezzet vb. bakılır.
Zeytinlerde büyüklük, etli kısım oranı, tat, lezzet vb. özellikler incelenir.
Ambalaj Kontrolu ve Etiket Okuma

Gıda ambalajının içine konan ürünü en uygun şekilde koruması ve bozulmasını önleyici nitelikte olması arzulanır çünkü gıdalar mikrobiyolojik, biyokimyasal, fiziksel ve nem etkisi ile kolayca bozulurlar ve aroma kayıplarına uğrarlar. Satın alınan gıdaların alıcı tarafından kontrol edilmesi hem tüketicinin sağlığının korunması hem de ekonomik yönden aldatılmasının önlenmesi açısından çok önemlidir. Herhangi bir sebeple ezilmiş, yırtılmış, bozulmuş ambalaj bulunduran besinler satın alınmamalıdır. Ambalajı yeterince iyi olmayan ürünler her zaman için kontamine olma (bulaşma) riski taşırlar.
Ürünün ambalajı üzerindeki ETİKET BİLGİ'sinin incelenmesi de tüketicinin korunması açısından büyük önem taşır. Bir ürünü satın alırken özellikle SON KULLANMA TARİHİnin kontrol edilmesi gerekir. Son kullanma tarihi geçmiş bir ürün pazardan kaldırılmalı veya tüketiciler tarafından kesinlikle satın alınmamalıdır. Böyle ürünler bozulmuş olabilir, mikroorganizma üreyebilir, lezzeti ve fiziksel görünümü değişebilir ve besin değerinden kaybetmiş olabilir.

Ayrıca ürün etiketi üzerinde GIDANIN ADI, ÜRETİCİ FİRMANIN ADI VE ADRESİ ile üretildiği yerin belirtilip belirtilmediğine bakılmalıdır. Herhangi bir istenmeyen durumla karşılaşıldığında tüketici kimi şikayet edeceğini bilmelidir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca ÜRETİM İZNİ verilip verilmediği kontrol edilmelidir. Ürünün NET GRAMAJINA, HAZIRLAMA VE KULLANMA TALİMATI bilgisine, DEPOLAMA VE SAKLAMA KOŞULLARI'na dikkat edilmelidir.Ürünün bileşimi hakkında bilgi edinmek için ise, etiket üzerindeki "İÇİNDEKİLER veya BİLEŞİM (ingrediyen)" listesi ile besin değeri tablosunun incelenmesi gerekir.
BESİNLERİ HAZIRLAMA, PİŞİRME VE SAKLAMA İLKELERİ VE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

Hazırlama ve Pişirme İlkeleri

Hazırlamak ve pişirmek için besinlere uygulanan işlemler besleyici değerini artırır veya azaltabilir. Aşağıda bu işlemlere örnekler verilmiştir:
Ekmek, çörek, kurabiye yapmak için hamurun mayalandırılması besleyici değerini artırır. Kimyasal kabartıcılar ise azaltır. Mayalandırılmadan yapılan ekmeğin besleyici değeri, mayalı ekmekten daha düşüktür.
Beyaz ekmek yapmak için buğday tanesinin, kepek ve özünün iyice ayrılması, besleyici değerini azaltır. En besleyici ekmek, dış kepeği biraz ayrılmış, fakat özü ve iç kepeği ayrılmamış undan iyice mayalandırılarak yapılan ekmektir.

Ekmek ince dilimlenip kızartılırsa besleyici değeri azalır.

Tarhana, yoğurt ve unun karışımıyla mayalandırılarak yapıldığından, besleyici değeri yüksektir. Pişirirken içine pişmiş nohut, mercimek, havuç eklenmesi değerini daha da artırır.

Tarhana güneşte kurutulursa, süt ve yoğurt aydınlık yerde bekletilirse vitamin B2, vitamin B6 ve folik asit değerleri azalır.

Yumurta, süt, yoğurt, peynir ve tahinle yapılan tatlıların besleyici değerleri, sadece un, yağ, şeker kullanılarak yapılanlardan üstündür. Şeker yerine pekmez kullanılması, besleyici değerini daha da artırır.

Sütlü tatlı yaparken şeker önceden konulmalıdır. Birlikte yüksek sıcaklıkta pişirilirse, protein değeri azalır.

Kuru fasulye, nohut, mercimek gibi besinler iyi pişirildiğinde sindirimi kolaylaşır ve böylelikle protein değeri artar.

Yumurta çiğ yenirse ya da sarısının etrafı yeşillenecek kadar hızlı ateşte, uzun süre pişirilirse, besleyici değeri azalır.

Yeşil ve sarı sebzelerden yapılan salatalara limon veya sirke eklenir, bekletilirse A ve C vitamini değeri azalır.

Sebzeler doğrandıktan sonra bekletilirse ve haşlama, pişme suları atılırsa, vitamin ve mineralleri azalır.Meyveler kesildikten ya da suyu sıkıldıktan sonra bekletilirse C vitamini değeri azalır. Hatta sıkılmış meyve suları buzdolabında bekletilirse vitamin değeri azalır.

Süt yarım saat gibi uzun süre kaynatılırsa vitaminleri azalır. Pastörize ve sterilize edilmemiş süt kabarınca ateşten alınırsa, mikropları ölmez. Süt kabardıktan sonra karıştırılarak 4-5 dakika kaynatılıp hemen soğutulur. Cam kavanozda buzdolabında 1-2 gün saklanır.

Yağ yakıldıktan sonra yemeğe konursa, sağlığa zararlı duruma gelir.

Yoğurdun yeşilimsi suyu atılırsa vitamin değeri azalır. Ayrıca yoğurt torbaya konup süzülür ve süzülen suyu atılırsa vitamin kaybı olur.

Kapakları -hafif de olsa- içe veya dışa doğru bombaj yapmış konserveler sağlık için son derece zararlıdır.
Aşağıda değişik besin grupları için pişirme kuralları verilmiştir. Bu kurallara uyulursa, satın alınan besinlerden en iyi şekilde yararlanılabilir.

Besinleri Saklama İlkeleri

Yeterli ve dengeli beslenmeyi sağlamak için her gün çeşitli besinlerden yeteri kadar alınmalıdır. Ancak bazı besinlerin hasat edildikten sonra kısa zamanda kullanılması olanaksızdır. Ayrıca her mevsimde, her çeşit besine ulaşılamamaktadır. Bu nedenle; bazı besinleri çeşitli işlemlere tabi tutarak uzun süre değerinden ve lezzetinden kaybettirmeden saklamak zorunlu olmuştur.

Taze besinler , hasat edilmelerinden itibaren mikroorganizma ve enzimlerin etkisine maruz kalırlar. Besini mikroorganizmaların etkisinden koruyabilmek ve enzim faaliyetlerini durdurabilecek bir ortam oluşturmak zorunluluğu vardır. Mikroorganizma ve enzimler belirli bir sıcaklık derecesinde faaliyet gösterdiklerine göre besinler soğuk yerde saklanırsa, tazeliklerini koruyabilirler. Besinlerin saklanabileceği buzdolapları, soğuk hava depoları ve dondurma araçları veya yerleri yapılmıştır. Bu gibi yerlerde besinlerin bozulmadan saklanma süresi dolabın veya deponun ısı derecesine bağlıdır. Buzdolabının buzluk kısmı sıfır derece civarındadır. Aşağıdaki tablo buzdolabında besinlerin taze olarak saklanabilme sürelerini göstermektedir.

Taze Besinlerin Buzdolabında Saklanması
Besin Saklama Süresi

Meyveler:
1. Portakal, limon, elma, armut 1-2 hafta
2. Üzüm, şeftali, kayısı 4-5 gün
3. Kiraz 1-2 gün

Sebzeler:
1. Ispanak, marul, domates 2-3 gün
2. Lahana, havuç, kereviz 6-7 gün
3. Taze fasulye, bakla ve bezelye 3-4 gün

Etler:
1. Kıyma ve küçük parça et 1 gün (Eğer et taze ise)
2. Büyük parça et, salam, yürek 2-4 gün (Eğer et taze ise)
3. Kasaptan alınan et bir günden fazla bekletilmez

Süt ve ürünleri:
1. Süt, taze lor veya çökelek 1-2 gün
2. Peynir, yoğurt, kaymak 5-7 gün

Diğerleri:
Yumurta 1-2 hafta
Pişmiş et yemekleri 1-2 gün
Kremalı pastalar 1-2 gün
Zeytinyağlı yemekler 2-3 gün
Taze sebzeler bekletilmez

Tereyağı ve benzeri kahvaltılık margarinlerde nem miktarı fazla olduğundan kolay bozulurlar, bu bakımdan buzdolabında saklanması gereklidir.
Patates, karanlık, serin, kuru ve hava akımı olmayan yerlerde saklanır. Işık, patatesin renginin yeşile dönmesine neden olabilir. Soğan için en iyi saklama ortamı kuru, hava akımı olan serin yerdir.
Kuru besinler serin, karanlık, kuru ve havalandırılabilen yerlerde saklanır. Kuru besinlerin saklandığı yerin nemli olması küflerin çoğalmasına neden olur. Besinler mümkünse raflarda, yerden yukarıda, ağzı kapalı kaplarda birbirlerine benzeyenler bir araya konmak suretiyle saklanmalıdır.

Kaynak:T.C Sağlık Bakanlığı